Kayıtlar

Mayıs, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Habil ve Kabil kimdirler?

Resim
  Bir video izledim . TV100’de Cansu Canan ile "Gündem Dışı" programı. Programı sunan Cansu Canan, konuğu ise Mehmet Okuyan. Konu: Habil ve Kabil Ademin iki oğlu mu? İlk cinayet neydi? Kurbanlarının kabul edilmemesi, kurbanı kimler sunmalı ve diğer bazı detaylar. Sunucu sorularını soruyor. Mehmet Okuyan da her zamanki gibi savunma refleksiyle, kulakları sağır edecek bir tonla bağırarak cevap veriyor. Aslında ben konuya girmeden önce Mehmet Okuyan’ın bu tepkimsi tavrını merak ettim. Yani bu kadar yırtınacak ne var ki? Sunucu ne tartışıyor ne eleştiriyor ne yargılıyor. Sadece soru soruyor ve cevap bekliyor. Ama Mehmet Okuyan her yerde yaptığı gibi burada da aynı şeyleri yapıyor: İnsanları küçümsüyor. İnsanları cahil yerine koyuyor. Kur’an’ı kimsenin anlamadığını, bir tek kendisinin doğru anladığını ima ediyor. Ara ara dikkat ediyorum, sunucu kadın bazen öyle çekinerek konuşuyor ki, sanki içinden şöyle diyor: “Az önce o kulaklarımı tırmalayan ses bir daha çıkmasın nolur...” Ney...

The Messenger of Revelation

Resim
  What Does "Shadidul Quwa" Really Mean? Recently, I was reading Surah An-Najm . The chapter opens with an oath by the star as it falls, and soon begins speaking about the source of revelation. When I reached verse 5 , one phrase stood out to me: عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَىٰ “He was taught by one mighty in power.” (Surah An-Najm, 53:5) This “ shadidul quwa ” — “one mighty in power” — is interpreted by scholars as referring to the Archangel Jibril (Gabriel) . But this raised an important question: “Why is Gabriel described as ‘mighty in power’? Isn’t he an angel already created with the capacity to perfectly obey? Why emphasize strength? Are we to assume weakness otherwise?” That’s when I encountered Fakhr al-Din al-Razi’s tafsir (exegesis) — and I’ll admit, it made me angry. What Did Al-Razi Say? In his famous Tafsir al-Kabir (Mafatih al-Ghayb) , al-Razi explains: “Shadidul quwa” implies not only physical strength but also moral and intellectual strength ...

Vahyi Getiren Elçi: Şedîdul Kuvâ Ne Demektir?

Resim
  B iz bir süre önce Necm Suresi ni okuyorduk. Surenin ilk ayetleri yıldızla yeminle başlıyor, ardından vahyin kaynağına yöneliyor. 5. ayete geldiğimizde dikkatimizi çeken bir ifade oldu: "عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَىٰ" “Ona, son derece güçlü olan öğretti.” (Necm 53/5) Ayette geçen bu “şedîdul kuvâ” ifadesiyle kastedilenin Cebrâil olduğunu tefsirlerden zaten biliyoruz. Ama biz şunu sorduk: “Cebrâil zaten bir melek. Allah'ın emriyle hareket eden bir varlık. Neden ayrıca ‘güçlü’ olduğu vurgulanıyor? Melek zaten kusursuz görev yapar. ‘Güçlü’ demek zorunda mıyız ki, yoksa zayıf mı sanacağız haşa?” Derken Fahreddin Râzî ’nin bu ayetle ilgili yorumuna denk geldik. Ve sinir olduk. Râzî Ne Diyor? Râzî, meşhur eseri Tefsîrü’l-Kebîr (Mefâtîhu’l-Gayb)'da bu ayeti şöyle açıklıyor: “Şedîdul kuvâ” ifadesinden maksat, hem fiziksel hem ruhsal güçtür . Cebrâil’in “zû mirrah” (mükemmel yapı, sağlam karakter) oluşu, onun nefsî ve ahlâkî bir üstünlüğe sahip olduğ...

Bu Devlet Kimin?

Resim
  Bir fotoğraf görüyoruz sosyal medyada. Kamuflajlı adamlar, makineli tüfekler, çatık kaşlar, bıyıklar yere inmiş. Ve aralarında biri var: sivillerden, belki bir yetkili, belki bir misafir. Fotoğraf dik duruyor ama insanın içinde bir şey eğiliyor. Çünkü o fotoğraf sadece bir poz değil... Bir mesaj veriyor. "Bak biz buradayız, biz bu ülkenin sahibiyiz." Kimdir bu “biz”? Bıyığın şekliyle devletin rengini belirleyen kim? Kürşat tipiyle güç gösterisi yapan bu ruh hali neyin tezahürü? Tamam, Kürşat bir efsanedir. Göktürk’ün bağrından kopmuş, Çin’e baş kaldırmış 40 yiğidin komutanı. Ama bu toprakların Kürşat’tan başka evladı yok mu? Bu topraklarda sadece Göktürklerin mi kanı aktı? Kürtler, Araplar, Zazalar, Çerkesler, Lazlar, Ermeniler, Süryaniler, Aleviler... Onlar bu devleti kurarken yok muydu? Onlar vergi verirken, askerlik yaparken, şehit olurken yok muydu? Peki neden devletin dili hep tek? Neden bıyık aynı, duruş aynı, fikir aynı, sembol aynı? Neden Maraşlı ...

Görünmeyen Tanrı’ya İnanmak mı Zor, Yoksa Kendini Tanrı Sanmak mı Kolay?

Resim
İnsanlık Tarihinin En Eski Kibridir Bu İnsanlık tarihi ilerledikçe, insanlar yeryüzüne yayıldıkça ve dünyaya hâkim oldukça, hakikati unutmaya başladılar. Kim olduklarını, Neden yaratıldıklarını, Sınırlarının nerede başladığını unuttular. Nefse hoş gelen hevesler arttıkça, insanlar kendilerini kul olarak değil, güç merkezi olarak görmeye başladılar. Tanrı’yı değil, kendilerini yücelttiler. Her kavimde, her çağda aynı döngü yaşandı: Zulüm, ahlaksızlık ve ilahi yasaları terk ediş. Ve ardından gelen felaket, çöküş ve yok oluş… Ama insan çabuk unutur. Unutur, yine aynı yola sapar. Bu sapmanın adı bazen bilim olur, bazen felsefe, bazen özgürlük söylemi. Ama özü hep aynıdır: “Tanrı olmasın ki, ben tanrı gibi olayım.” Neden Zalimler Tanrı’yı Reddeder? Allah’ın varlığını inkâr etmek, zalimlerin ve zorbaların hep işine gelmiştir. Çünkü Allah’ı kabul etmek, zulmü terk etmeyi gerektirir. Ama onlar zulümden vazgeçmek istemezler. Sömürüden, İşgalden, Silah ticare...

Is It Hard to Believe in an Invisible God, or Easy to Believe You Are God?

Resim
History’s Oldest Arrogance As humanity spread across the earth, the further we moved from the original truth, the more we forgot it. We forgot: Who we were, Why we were created, And what our limits were. As desires grew stronger, humans began to see themselves not as creatures, but as the center of power. They started to act like gods instead of servants. Every nation, every tribe, and every age that abandoned divine laws ended in collapse: Corruption, oppression, and arrogance destroyed them. But humans forget quickly. They returned again and again to the same arrogance: “I am the only ruler.” “There is no God but me.” “What I want is truth.” Why Do Tyrants Reject God? Denying God isn’t just a “belief choice” — it’s often a power strategy . Why? Because accepting God means accepting limits. It means you can't oppress others. You can’t steal, lie, cheat, enslave, exploit. But if you deny God , you remove those limits. You make yourself the highest autho...

Does Morality Come from God or Society?

Resim
  Our Answer: Morality Comes from God Morality is the ability to distinguish right from wrong. But based on what? According to whose standard? From our perspective, morality comes from God . From the very beginning of human history, moral principles were revealed by God through divine laws and the guidance of prophets. If that had not been the case— Who would the first human have looked to? What would he have based his actions on? The world he entered was full of wild animals, instincts, dangers— but no moral compass. If humans had learned morality from nature, we would have remained like the beasts of the wild: driven by hunger, territory, and reproduction. Just consider this: Lions, tigers, elephants, giraffes— they’ve been around for millions of years. And they haven’t developed anything close to moral conscience. But humans did— Why? Because God introduced us to Heaven and Hell . Reward for those who live with justice and compassion, punishment for those wh...

Ahlak Tanrı’dan mı Gelir, Toplumdan mı?

Resim
  Bizim Cevabımız: Ahlak Allah’tan Gelir Ahlak; iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırma yetisidir. Ama bu yeti, neye göre çalışacak? Kimin koyduğu kurallara göre şekillenecek? Bize göre ahlak Allah’tan gelir. Çünkü ilk insan olan Âdem’e bile hayatını düzenlemesi için bir vahiy verilmiştir. Ve bu vahiy sayesinde o da evlatlarına iyiyi, kötüyü, adaleti, zulmü öğretebilmiştir. Eğer Allah'tan gelen bir sistem olmasaydı… İlk insan neye göre “iyi” diyecekti? Neyi “günah” neyi “güzel davranış” sayacaktı? Doğa mı öğretecekti ona? Oysa doğada "ahlak" diye bir şey yoktur. Bir aslan avını parçalar, bir yılan yavrusunu yer, bir örümcek eşini öldürür. Milyonlarca yıldır doğanın ahlakı güç ve içgüdüye dayanır. Ama Allah insana: Akıl verdi. Vahiy gönderdi. Peygamber yolladı. Ve ahiret bilinciyle sınırladı. Yani insanın ahlakı, doğaya değil; ilahî emir ve yasaklara göre şekillendi. Ve böylece insan hayvandan ayrıldı. Peki Bilim Ne Diyor? Bazı mode...

A Response to Nietzsche

Resim
  If There’s No Hell, What’s Left of Morality? What Did Nietzsche Say? “It’s still unclear how the torment of oppressors in the afterlife benefits the oppressed in this life.” — Friedrich Nietzsche Nietzsche challenges the idea of divine justice by pointing out a harsh truth: If someone suffers injustice now, what good does it do them to know their oppressor might suffer later — in another realm? He demands justice now , not deferred. And at first glance, it feels like a noble cry for fairness. But beneath this question lies a dangerous thought: If there’s no justice here, and none later — then why hold back at all? Our Response: The Afterlife Is Not a Delusion — It's a Deterrent Those who believe that oppressors will burn in the afterlife… don’t do so for revenge. They do it to remind themselves not to become oppressors. Belief in divine judgment is not about post-death payback — it’s about real-time restraint. But let’s suppose — just for argument's sake: ...

Nietzsche’ye Cevap

Resim
   Cehennemi Yok Saymak,  Ahlakı da Bitirir mi? Nietzsche Ne Dedi? “Zalimlerin öteki dünyada yanmasının, bu dünyada zulüm gören insanlara ne faydası olduğu hâlâ belli değil.” – Friedrich Nietzsche Nietzsche burada aslında oldukça sert bir sorgulama yapıyor. Şöyle diyor: Eğer bir insan zulme uğradıysa, karşılığını ahirette almak ona ne kazandırır? Zulüm şimdi gerçekleşiyor, acı bugün yaşanıyor. Peki bu durumda “öteki dünyada adalet” ne kadar anlamlı? Nietzsche’ye göre, adalet bu dünyada sağlanmalı. Ahiretteki ceza, mağdura değil; sadece inananın vicdanına hitap eder. Ancak onun bu yaklaşımında çok tehlikeli bir eksik var: “Ahiret yoksa, bu dünyada adalet nasıl sağlanacak?” Ve biz işte bu sorunun cevabını veriyoruz. Cevabımız: Ahiret Caydırıcıdır – Ahlakın Kırmızı Çizgisi Zalimlerin öteki dünyada yanacağına inanan insanlar, bu dünyada zalim olmamaya çalışır. Çünkü inanır ki: Her söz, her adım, her karar bir gün hesaba çekilecek. Bu dünyada yırtılsa bil...

The Mind Twisters...

  The Truth-Burying Ones, and the Genuinely Curious Some people don’t seek the truth — they seek to confuse it. They throw questions not to find answers, but to create doubt. They don’t want understanding; they want chaos in your heart. They say, “If God is real, why does He refer to Himself in plural?” “If He created everything, then who created Him?” “Why does a divine book have human-like language?” They start with wordplay. Then they move to mockery. And finally, they claim: “This religion is fake. The Book is man-made. God is just a made-up name.” Yes, these kinds exist. And when you listen to them, your mind may stir with questions too. But know this: I’m not writing to comfort the deniers. I don’t wish for them to “repent” or come back to belief. They chose their path and spent their lives denying — that’s between them and God. I write for you — For the one whose heart trembles with questions, Whose mind has been shaken by what they've seen or heard. Le...

Aklı Karıştıranlara... Semavi Dinler ve Kitaplar...

  Gerçeği Örtenler ve Gerçekten Soranlar Bugün öyle bir rüzgâr esiyor ki, bazıları hakikate kendileri ulaşamayınca, başkalarının yönünü şaşırtarak avunuyor. Açıkça inkâr etmiyorlar belki ilk anda, ama hep aynı kapıdan giriyorlar: “Kur’an’da çelişkiler var.” “Allah niye ‘biz’ diyor?” “Allah yaratmış ama yaratılanları kim yaratmış?” “Allah her şeyi biliyor diyorlar ama insanın ne yapacağını neden sınamak istiyor?” Bunlar sorudan çok, şaşırtmaya, kuşku uyandırmaya , hatta alay ederek inancı küçültmeye yönelik manipülatif yaklaşımlar. Ve biliyorum… Bu sözleri ilk defa duyan bir kardeşimizin aklı karışabilir. Çünkü o hâlâ iyi niyetli, anlamaya çalışıyor. Ama karşısındaki karşıladığı şey, soru gibi görünen ama inkâra kapı aralayan cümleler. Ben Kime Yazıyorum? Burada şunu net söylemek istiyorum: Ben bu yazıyı, inkârcılara cevap vermek için yazmıyorum. Onları ikna etmek gibi bir çabam da yok. Benim sözüm, aklı karışanlara, yüreği sarsılanlara. Çünkü ben biliyorum: İn...