Sibel: Tutkunun Karanlık Kanatları – Seri 1

 

Tutku, insanın içindeki en güçlü enerjilerden biridir. Kimi zaman yükseltir, kimi zaman yakar. “Sibel: Tutkunun Karanlık Kanatları”, arzunun insan ruhunda açtığı kapıları sorgulayan çarpıcı bir roman.

Her genç kadının içinde bir hayal vardır: kendi hayatını kurmak, güçlü olmak, şehirde kendine bir yer edinmek. Sibel, köyden büyük şehre uzanan yolculuğunda bu hayali gerçekleştirmeye çalışan genç bir kadın. Yoksullukla geçen çocukluk yıllarının ardından üniversite kapısından içeri adım attığında, tek hedefi vardır: başarı ve güç.

Fakat hayat hiçbir zaman düz bir çizgi değildir. Sibel’in attığı her adım, sadece hırsını değil; aynı zamanda içindeki gizli arzuları ve korkuları da gün yüzüne çıkarır.

💔 Cem’le Karşılaşma

Hayatının en büyük dönemeçlerinden biri, güçlü ve karizmatik iş insanı Cem ile tanışmasıdır. Cem’in çekim gücü, Sibel’in yıllarca gizlediği hisleri açığa çıkarır. Bu yakınlaşma, Sibel için hem bir tutku fırtınası hem de bir sınavdır.

Tutkunun ateşiyle güç savaşları arasında kalan Sibel, Cem’e duyduğu bağlılıkla iç dünyasında denge aramaya çalışır. Ancak geçmişten gelen korkular, her fırsatta karşısına çıkar.

🌑 Tutku mu, Korku mu?

Roman, iki insanın arasındaki çekimi sadece bir aşk hikâyesi olarak değil, aynı zamanda bir içsel yolculuk olarak anlatıyor.

  • Sibel, Cem’e olan tutkusuyla kendi kırılgan yanlarını keşfeder.

  • Cem ise güçlü dış görünüşünün ardında sakladığı yaraları Sibel’le iyileştirmeye çalışır.

  • Aralarındaki bağ, sıradan bir ilişki değil; iki insanın birbirine ayna olmasıdır.

⚡ Okuru Ne Bekliyor?

“Sibel: Tutkunun Karanlık Kanatları”, aşkın ötesine geçen bir roman. Okurken sadece bir ilişkinin iniş çıkışlarını değil; aynı zamanda insanın kendi geçmişiyle yüzleşmesini, arzularıyla hesaplaşmasını ve hayallerinin bedelini görüyorsun.

Bu hikâye, tutkuyu hem yakıcı hem dönüştürücü bir güç olarak sunuyor. Çünkü bazen en büyük savaş, karşımızdakiyle değil, kendi içimizde verdiğimiz savaştır.

👉 Şimdi kitabı keşfet: Sibel: Tutkunun Karanlık Kanatları

“Sibel: Tutkunun Karanlık Kanatları” seni sadece bir hikâyeye değil, aynı zamanda kendi iç dünyana davet ediyor.
Belki kendi arzularını sorgulayacaksın, belki de aşkın ve özgürlüğün yeni tanımlarını bulacaksın. Çünkü bazen en büyük devrim, insanın kendi kalbinde başlar.

Kitabı okursanız geri bildirim yapmayı unutmayın lütfen.

Sosyal Medya Linki: Türkiye Yazarlar Sayfası


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmak Yetmez, Yakmak Gerek – Biz Neden Yazarız?

Resim
  Yazarlık Nedir, Biz Neden Yazarız? Yazmak Yetmez, Yakmak Gerek – Biz Neden Yazarız? Giriş Yazarlık, süslenmiş cümleler değil; içten gelen bir çığlıktır. Yazarım çünkü sustuğumda içimde çürüyen kelimeler birikiyor. Ama yazarım derken, o unvanın kalabalığına değil, derinliğine talibim. Konunun Derinliği Bugün her yerde "yazar" var ama yazarlık yok. Kitap bastırmak, yazı yazmak, okur edinmek yazar olmak için yeterli değil. Gerçek yazar, içindeki yangını kelimeye dönüştüren kişidir. Bizim için yazmak, bir hayat biçimi değil, bir görevdir. Okuru eğlendirmek değil; düşündürmek, sarsmak, uyandırmak gerekir. Wise Man Yorumu “Yazar, kelime üretmez; bilinç üretir. Okuru değil, sistemin kodlarını rahatsız eder.” Yazının İşlevi Bizim yazılarımızın bir amacı vardır: Ezberi bozmak. Makalede bilgi veririz, romanda zihni kurcalarız, denemede sorular bırakırız. Her yazı bir farkındalık eşiği olmalıdır. Çünkü biz okuyucuyu okşamak için değil, uyandırmak için...
Devamı

Yazmak Yetmez, Yakmak Gerek – Bölüm II

Resim
 Önceki yazılarımızda " Yazmak Yetmez, Yakmak Gerek – Biz Neden Yazarız? " demiştik. Bu yazı dizimizde devamı yazıyoruz... Yazmak Yetmez, Yakmak Gerek – Bölüm II “Sessiz Kalemler” Yazmak da bir tür oynamaktır. Ama sıradan bir oyun değil bu. Yazar; sahneyi kuran bir senaristtir. Aynı zamanda sahneyi yöneten bir yönetmen. O sahnede oynayan tüm karakterlerin ruhudur. Ve o hikâyeyi yaratan tanrıdır. Her kelimesinde bir kader, her satırda bir nefes, her bölümde bir dünya vardır. Sanat ne olursa olsun – yazı, görsel, sahne ya da ses – ayrılmaz bir ana temele bağlıdır: İnanç. Önce sen inanmalısın. Bir okuyucuya, izleyiciye, herhangi bir insana bir şeyi hissettirmek istiyorsan, önce sen o duyguyu inşa etmiş, yaşamış ve hazmetmiş olmalısın. Yani yazar; kendi satırlarını yazarken önce kendiyle yüzleşmelidir. Şu soruyu kendine sorabilmeli: “Ben bu yazıya inandım mı?” Çünkü inanmadan yazılmış her satır, karşı tarafa boş bir ses gibi ulaşır. Söz vardır sarsar, söz vardır unutt...
Devamı