Dünden Bugüne Türk Sinema ve Sanatı Bölüm 3
3. Bölüm – Sanat ve Siyaset Arasında Yılmaz Güney
Yılmaz Güney’i anlamak için sadece hayat hikâyesine bakmak yetmez. Onun asıl tartışmalı tarafı, sanat ile siyaseti birbirinden ayırmamasıdır. Çünkü o sinemayı bir eğlence değil, bir mücadele alanı olarak gördü.Sanatıyla halkın dertlerini anlattı: işsizliği, köyden kente göçü, adaletsizliği, otoritenin baskısını… Ama aynı zamanda siyasi kimliğini de gizlemedi. Kendini açıkça “devrimci” olarak tanımladı, komünist düşüncelerini savundu. İşte bu yüzden bir kısım insan için “halkın sesi” olurken, bir kısım için “devlet düşmanı” ilan edildi.
Burada asıl mesele şuydu: Sanatı ideolojisinden bağımsız olsaydı, belki daha evrensel bir kitleye ulaşırdı. Senin de dediğin gibi, sanatın ön planda olması onun değerini katlayabilirdi. Ama o kendi yolunu seçti: “İnandığım gibi yaşarım, bedelini de öderim.”
Ve gerçekten de ödedi. Hapishaneler, yasaklar, sürgünler, vatandaşlıktan çıkarılmak… Yani ideolojisine sadık kaldığı için hem sanatına yön veren hem de hayatını tüketen bir bedel ödemek zorunda kaldı.
Bugünden bakıldığında Yılmaz Güney hakkında şu net cümle kurulabilir:
-
Sanatta idol.
-
Fikirde tartışmalı.
Kimi için kahraman, kimi için hain… Ama kesin olan şu ki, onun sineması Türkiye’nin en çıplak gerçeğiydi. Onu sevin ya da sevmeyin, onsuz bir Türk sineması tarihi yazılamaz.
Yazımızın devamı: “Kısa Ömre Sığan Dev Eserler ve Bugün Eksik Olan Yılmaz Ruhu”
Yorumlar
Yorum Gönder