SİCCÎN: Kutsal Bir Kavramın Sinemasal Linç Edilişi

 


Siccin. Kur’an’da geçen, anlamı derin ve metafizik bir kavram. Mutaffifin Suresi’nde geçer:



> “Hayır! Şüphesiz facirlerin (günahkârların) kitabı, Siccîn’dedir.”

(Mutaffifin 83:7)


Yani, cehennemde, en alt tabakada, rezil bir yazgının kaydedildiği bir defterdir Siccîn. Karanlığın kaydı, azabın sicili. Varlığın en karanlık tarafına işaret eder. Fakat Türk sinemasında ne olmuş? Bu kavram alınıp, içine üç tane ucuz cin, beş tane karanlık sahne, altı tane kulak tırmalayan ses ve birkaç makyajlı surat sıkıştırılarak “korku” diye önümüze kakalanmış.


Ve bunu bir değil, iki değil, tam sekiz kez yapmışlar.

Siccin 1, Siccin 2, Siccin 3, Siccin 4… 5, 6, 7…

Ve şimdi Siccin 8 geliyor. Hem de izleyen birine 800.000 TL “cesaret ödülü” vaat ederek.


Buyur buradan yak!


Sinemada Korku Değil, Aptallık Pazarlanıyor


Bu filmleri çekenlerin bırak ayetle, kelimenin etimolojisiyle ilgilenmesini, korkunun psikolojisinden, sinemanın estetiğinden, insan doğasındaki bilinçaltı karanlıklardan da zerre kadar haberi yok. Ellerinde hiçbir done yok, fikir yok, alt metin yok, karakter gelişimi yok, sadece “cin girdi, çıktı, ağladı, çığlık attı” döngüsü var.


Her filmde aynı sahneler:

– Karartılmış ev,

– Ezan sesiyle yaratılmak istenen sahte bir mistisizm,

– 2000’lerin başından kalma After Effects efektleri,

– Oradan buradan kopyalanmış sözde “gerçek olaylardan esinlenildi” ibaresi.


Bu mu yani Türk sineması? Bu mu sanat? Bu mu cesaret?

Hayır, bu olsa olsa ruhsuzluktur, içeriksizliktir ve halkı aptal yerine koymaktır.


Korku Değil, Kolaya Kaçış


Korku sineması dünyada neyle uğraşıyor?

– İnsan psikolojisinin sınırlarıyla,

– Travmalarla,

– Yalnızlıkla,

– Varlıkla, ölümle, bilinçle…


Bizde?

– Cin girdi, muska yazıldı, şeytan belirdi, loğusa basıldı.

– Üç kuruş makyaj, beş kuruş ses efektiyle “korku” filmi kakalıyorlar.

– Işık yok, diyalog yok, oyunculuk sıfır, ama PR çalışması bol.


Ve işin kötüsü, insanlar hâlâ bu filmleri izliyor. Çünkü korkunun satılabilir bir “ürün” olduğuna ikna edilmiş durumdalar. Artık sinemaya fikir için, duygusal derinlik için, estetik için gidilmiyor. İzleyici de tıpkı film yapımcıları gibi çabucak tatmin olmak istiyor. 90 dakikalık kolay dehşet. İşte hepsi bu.


800 Bin Lira Cesaret Ödülü mü? Hayır, Bu Panayır


Siccin 8 için ortaya atılan bu “ödül” tam anlamıyla bir pazarlama kepazeliği. Korkunun pazarlaması yapılmaz, korku yaşatılır. Gerçek bir film insanı düşündürür, bazen ürpertir ama sonunda bir şey öğretir.

Ama burada yapılan şey şu:

– “Biz de biliyoruz ki çektiğimiz film saçma ama izlersen sana para veririz.”


Bu ne biliyor musun?

Türk sinemasının geldiği rezaletin ilanıdır.


Sonuç: Siccin Bir Ayettir, Siz Onu Maskaraya Çevirdiniz


Siccin, bir kelime değil sadece. Bir anlam, bir mesaj, bir metafizik derinliktir. Ama siz onu alıp bir "cinli lunapark" sahnesine dönüştürdünüz. Korku filmi çekmediniz; dini semboller üzerinden ucuz bir tiyatro sahnelediniz.


Ve şimdi diyorsunuz ki, “izleyene para vereceğiz.”

Belki siz para kazanırsınız ama inanın bana, bu milletin sinema kültürü, aklı ve duygusu bu çöp filmlerle para değil, ceza kazanıyor.

Wise Man...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmak Yetmez, Yakmak Gerek – Biz Neden Yazarız?

İyilik Gibi Görünüp İtaat Satıyorlar

Telkari Sanatı: Bir Telin İçindeki Medeniyet