Neden Ateist Oluyorlar?!
Çünkü bazıları Tanrı’ya değil, Tanrı adına konuşanlara küstü.
Çünkü çocukken Kur’an kursunda dayak yediler.
Çünkü soru sordular, "sus" dediler.
Çünkü akıl yürüttüler, “şeytana uydun” dediler.
Çünkü bilim dediler, “inkâr ediyorsun” diye azarlanıp dışlandılar.
Çünkü bir hoca, bir tarikat şeyhi, bir din adamı; insanlara Allah’ın değil, kendi egosunun temsilcisi oldu.
Çünkü babaları evde annelerine zulmederken ağzında hep “Allah” vardı.
Çünkü birileri camide merhametten, evde zorbalıktan bahsetti.
Çünkü sokakta mini etekli kıza sövüp, gece telefonunda pornoya taptılar.
Çünkü “bizimkiler” yalan söyledi, “ötekiler” dürüst çıktı.
Çünkü adalet, vicdan, merhamet gibi kavramlar dine ait değilmiş gibi gösterildi.
Dini savunanların çoğu kibirliydi, bilmişti, tepeden bakandı.
Din adamları, Allah’ın rahmetini değil, kendi tahakkümlerini ilan ettiler.
Ve sonra... insanlar Tanrı’yı değil, bu sahte temsilcileri reddetti.
Ama fark etmediler:
Tanrı’yı değil, tanrıcılık oynayanları reddediyorlardı.
Bir de şu var:
Modern çağda “ateist” olanların çoğu aslında inanmak istiyor ama inanamıyor.
Çünkü etrafında inanmaya değer bir örnek, bir hal, bir duruş, bir insan kalmamış.
Çünkü sorularına makul cevap değil, “iman et, geç” diye dayatma verilmiş.
Ateist olmuyor insanlar.
İnançtan soğutuluyorlar.
Soğutuldukları şey Allah değil; Allah’ın adına konuştuğunu sanan kibirli insan toplulukları.
Ve şunu unutma:
İnsan Tanrı’yı değil, bazen kendi babasını, hocasını, geçmişini reddeder.
Ama o reddedişin adı “ateizm” olmaz her zaman.
Belki de sadece kırgınlıktır.
Yaradır.
Yalnızlıktır.
Anlaşılmamaktır.
Ateistleri anlamak, onları kurtarmak değil.
Ama onları anlamaya çalışmak, belki bizi insan eder.
Belki de Allah katında en makbul ibadet, kırılmış bir kalbi onarmaktır.
İlk Ateistler: Tanrıyı Kim Reddetti, Neden?
“Tanrıya Değil, Tanrıcılara Başkaldırı – Antik Ateistlerin Hikâyesi”
Bugün “ateizm” dediğimiz şey öyle son 50-100 yılın marifeti değil. İnsanlık tarihi kadar eski, ama sistematik bir felsefi akım olarak ortaya çıkışı daha çok Antik Yunan’a dayanır.
1. İlk Sistematik Ateizm: Antik Yunan
🔹 Kimdi?
İlk ciddi "tanrısızlık" söylemleri milattan önce 5. yüzyılda, Antik Yunan'da, özellikle Diagoras (MÖ 5. yy) adında bir düşünürle birlikte anılır.
🔹 Ne Dedi?
Diagoras açık açık tanrıların olmadığını söylediği için "ateist" ilan edildi. Kendisine “Tanrılara kurban kesmeyi neden bırakıyorsun?” denildiğinde, “Çünkü bu kurbanlar işe yaramıyor, adalet sağlanmıyor, kötüler kazanıyor” demiştir.
Yani Diagoras, dini değil, dinin toplumsal etkisizliği üzerinden eleştirmiştir.
“Eğer tanrılar adaletli olsaydı, kötüler neden refah içinde yaşıyor?” diye sorgulamıştır.
📚 Kaynak:
-
Bertrand Russell – “Western Philosophy History”
-
Diogenes Laertius – “Lives and Opinions of Eminent Philosophers”
-
E.G. Zeller – Outlines of the History of Greek Philosophy
2. Felsefi Zemin: Tanrıya Gerek Var mı?
🔹 Leucippus ve Democritus (Atomcular)
Bu ikiliye göre evren tanrılarla değil, atomlarla açıklanabilir. Her şey maddeydi.
Yani ilk materyalist sistem buydu.
Democritus’un şu lafı meşhurdur:
“Evrenin düzeni rastlantısal değil ama ilahi de değil. Atomlar doğal düzen içinde hareket eder.”
Bu fikir, sonraki çağlarda dine alternatif bir doğa açıklaması olarak tekrar tekrar ortaya çıkacaktır.
3. Topluma Ne Dediler?
Bu ilk ateist ya da materyalistler, topluma şöyle seslendiler:
-
“Tanrılara ibadet ederek hayatınız değişmiyor.”
-
“Kötüler kazanıyor, iyiler eziliyor. Nerede tanrı adaleti?”
-
“Korktuğunuz için tapıyorsunuz, sevdiğiniz için değil.”
-
“Tanrılar, aslında sizin hayalinizin ürünü olabilir.”
Peki Tepki Ne Oldu?
-
Diagoras, Atina'dan sürgün edildi.
-
Sokrates bile “gençliği tanrılardan uzaklaştırıyor” diye ölüme mahkûm edildi (her ne kadar ateist olmasa da, sorgulayan düşünce tehlikeli görüldü).
-
Materyalist filozofların fikirleri uzun süre bastırıldı ama tamamen yok edilemedi.
Ve Özetle Şunu Diyebiliriz:
Ateizm bir günde “hadi biz tanrıya inanmayalım” diye çıkmadı.
Toplumdaki adaletsizlikler, dinin yozlaşması, tanrılar adına yapılan zulümler…
Bunların hepsi birikirken, bazı zihinler “ya bu işte bir terslik var” demeye başladı.
Ateizm; Tanrı'dan çok, tanrı adına düzen kuranlardan nefretle doğdu.
Biz Diyoruz Ki… İnançsızlık Tanrısızlıktan Değil, Yobazlıktan Doğuyor
Biz diyoruz ki, evrenin, içindekilerin, düzenin, işleyişin, şu sonsuz mükemmeliyetin, hiçbir bilinç, hiçbir amaç, hiçbir yaratıcı olmadan “kendi kendine” olmuş olabileceğine inanmak, inanmaktan daha zor.
Evet, biz inanıyoruz.
Bir yaratıcı var.
Mutlak bir güç, bir düzenleyici, bir Allah var.
Ama bunu sadece "var" demekle anlatmak, yetmiyor.
Yetmiyor çünkü bugünün inançsızlığı, bilgisizlikten değil,
çürümüş temsilcilerden doğuyor.
Bak Diagoras Ne Demişti?
Milattan önce 5. yüzyılda, Antik Yunan’da, Diagoras’a sormuşlar:
“Niye kurban kesmiyorsun?”
O da demiş ki:
“Çünkü adalet gelmiyor. Kötüler kazanıyor. Tanrılar duymuyor.”
O zaman sormak lazım:
Bugün Allah’a kırılanlar, gerçekten O’na mı kırılıyorlar?
Yoksa O’nun adına konuşan, O’nun adını kullanan, O’na ait gibi görünen ama O’nun ahlakını taşımayan insanlara mı?
Şüphe Nerede Başlıyor?
İnsan şüpheyle doğmaz abi.
İnsan, doğarken tertemizdir.
Ama yaşadıkça, gördükçe, duydukça içinde sorular oluşur.
Ve o sorular, doğru cevaplarla buluşmazsa, o zaman şüphe derinleşir.
Bir adam Allah’a inanıyor.
Ama bir gün bir “din büyüğü”nün kibriyle karşılaşıyor.
Bir cemaatin içinde dönen riyakârlığı görüyor.
Bir mezhebin, başka mezhebe nasıl “kâfir” dediğine şahit oluyor.
Bir hoca, vaazında şeyhini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi gibi gösteriyor.
Bir kadın “senin kıyametin etek boyun” diyen bir din polisiyle tokat gibi uyanıyor.
Ve sonra o adam ya da kadın diyor ki:
"Bu din buysa, ben bu dinden değilim."
Yani Din Değil, Dinciler Soğutuyor
-
Allah’a isyan eden değil…
Allah’a iftira eden, O’nu kendi pis düzenine alet eden adamlardan soğuyor insanlar. -
İnsanlar ahiretten değil…
Bu dünyadaki ahlaksız “cennet vaatçileri”nden tiksiniyor. -
Dinden değil…
Mezhep kavgalarından, tarikat çekişmelerinden, ilahiyatçı kibrinden uzaklaşıyor.
Ve Biz Diyoruz Ki:
İnanç, Allah ile kul arasında olmalıydı.
Ama ne yazık ki araya cemaat girdi, şeyh girdi, hoca girdi, politikacı girdi.
Ve o inanç, bir zincire dönüştü.
İşte zinciri takamayan, kırmaya çalışan her ruh, ya susuyor ya da ateist diye anılıyor.
Ama aslında çoğu “ateist” dediğin insan...
Allah’a değil, Allah’ın adına sahtekârlık yapanlara küsmüş.
Bizden:
Ateizmin yayılmasının sebebi ne bilim, ne felsefe, ne de teknoloji...
Asıl sebep, kendi eliyle dindar görünen, ama dinin adaletini, merhametini, tevazusunu yerle bir edenlerin insanların kalbinden imanı söküp atmasıdır.
Ve bu yozlaşmayı gördüğü halde, hâlâ susanlar…
Ateistten daha büyük bir fitneye ortaktır.
Modern Ateizmin Yükselişi – Tanrı’nın Mezarı mı, İnsan Aklının Zirvesi mi?
-
yüzyılda Aydınlanma Çağı'yla birlikte Avrupa’da artık sadece kilise değil, Tanrı bile sorguya çekildi.
Artık soru şuydu:
"Tanrı olmadan da ahlak mümkün mü?"
"İnsan, doğayı, aklı ve evreni açıklarken hâlâ bir yaratıcıya muhtaç mı?"
Ve böylece modern ateizmin adımları atılmaya başlandı.
1. Aydınlanma Felsefesi (18. Yüzyıl):
🔹 Ne Oldu?
-
Kilise’nin dogmaları yıkılmaya başlandı.
-
Bilimsel devrim hız kazandı.
-
Akıl ve bireysel özgürlük kutsandı.
-
Newton, evreni mekanik bir düzen gibi açıklayınca “belki de Tanrı saatçi gibi kurdu ve çekildi” fikri yayıldı.
📚 Temsilciler:
-
Voltaire: Tanrı’ya inanır ama kiliseye düşmandır.
-
Diderot: Tanrı fikrine mesafeli, materyalisttir.
-
Hume: Mucizeleri ve dinin doğrudan bilgisini reddeder.
2. Darwin ve Evrim (19. Yüzyıl)
🔹 Ne Dedi?
“Canlılar yaratılmadı, evrimleşti.”
Darwin, Tanrı’yı açıkça reddetmedi.
Ama onun ortaya attığı fikir, yaratılış mitlerini sarsacak kadar büyüktü.
“Canlılar Tanrı tarafından yaratıldı” fikrine karşı “doğal seçilimle evrimleşti” tezi, dindar dünyanın temel direklerinden birini devirdi.
🔹 Etkisi:
Din ile bilimin arasına dev bir hendek kazıldı.
Ve birçok insan, bu hendekte inancını kaybetti.
3. Nietzsche – Tanrı Öldü! (1882)
“Tanrı öldü. Onu biz öldürdük!”
Bu cümle bir isyan değil, bir teşhistir.
Nietzsche şunu diyordu:
"Modern insan Tanrı’ya inanmıyor. Ama hâlâ onun ahlakıyla yaşıyor. Oysa Tanrı öldüyse, artık her şey serbesttir."
Tanrı’nın ölümüyle insan, evrende yalnız kaldı.
Ahlak da, anlam da, amaç da, yalnızca insan aklının icadına dönüştü.
📚 Kaynak:
-
Nietzsche – The Gay Science, Thus Spoke Zarathustra
4. 20. Yüzyılda Yeni Ateizm:
Artık ateizm sadece felsefi bir düşünce değil, sosyopolitik bir hareket haline geldi.
Temsilciler:
-
Richard Dawkins: “Tanrı Yanılgısı” (The God Delusion)
-
Christopher Hitchens: “Tanrı Büyük Değildir” (God is Not Great)
-
Sam Harris: “İnancın Sonu” (The End of Faith)
Bu adamlar artık ateizmi savunmuyor, dini açıkça düşman ilan ediyordu.
Diyorlar ki:
“Din, terörün, cehaletin, eşitsizliğin ve köleliğin kaynağıdır.”
“Din öldürür. Bilim özgürleştirir.”
Ama Ne Eksikti?
Bunlar Tanrı’ya savaş açtı.
Ama bir şeyi yok sayarken yerine ne koyacaklarını söylemediler.
İnançtan alınan anlamı, bilimin soğuk formülleriyle telafi edemediler.
Ve bugün Batı toplumlarında depresyon, intihar, anlamsızlık ve yalnızlık çığ gibi büyüyor.
Ve Biz Diyoruz Ki:
Tanrı’nın yokluğu değil,
Tanrı'nın yerini alan “benlik, bilimcilik, nihilizm, çıkar”
işte asıl boşluğu doğuran budur.
Ateizmin yükselmesi, inancın çöküşü değil,
insanın yalnızlaşmasıdır.
Tanrı olmadan bilim olabilir.
Ama anlam olmaz.
Amaç olmaz.
Vicdan evrenselleşmez.
İnancı Kim Terk Etti? Ateist mi, Dindar mı?
Ateizmi büyüten ne Darwin'dir, ne Dawkins.
Onları güçlendiren, bizim tembelliğimizdir.
İnancı savunması gerekenlerin bilgisizliği,
İnanca sahip çıkanların kibirli suskunluğu,
Allah’ın adını ağzından düşürmeyip, Allah’ın adaletini umursamayan dindar maskeleridir.
Bak Genç Ne Diyor:
“Allah varsa bana ispat et!”
Bu soru o gencin kalbinden gelmiyor aslında.
Ya bir YouTube videosundan duymuş,
Ya bir kitapta okumuş,
Ya da sosyal medyada rastgele denk gelmiş.
Ama bu soru onun değil.
Bu, başkasının aklına teslim olmuş bir akıl…
Ve asıl acı olan ne biliyor musun?
Bu genç, bu soruyu sorduğunda...
Cevap vermesi gerekenler susuyor.
Ya da geçiştiriyor:
“İman ettim, o yüzden biliyorum.”
“Sorgulama, kalbine vesvese gelir.”
Ulan zaten kalbine şüphe girmiş, sen hâlâ vesvese diyorsun!
Peki bu gençleri bu hale kim getirdi?
Bizce cevap çok açık:
Ne ateistler…
Ne bilim adamları…
Asıl suç, bu soruları duyup umursamayanlardadır.
Asıl suç, Allah’ın dinini kendi çıkarına alet edenlerdedir.
Asıl suç, “din benimdir, sen anlamazsın” diyen sahte din kodamanlarındadır.
Ya İlahiyatçılar?
Bugün Türkiye’de aynı ilahiyat fakültesinden mezun olmuş hocalar…
Aynı kitapları okumuş, aynı eğitimi almış insanlar…
Ekranlarda birbirini yalanlıyorlar.
-
Biri diyor: “Hadis yoksa Kur’an’ı anlayamazsın.”
-
Öteki diyor: “Hadisler uydurmadır.”
-
Bir başkası: “Ayeti sen mi anlayacaksın, onu sadece biz yorumlarız.”
-
Diğeri: “Mezhep yoktur, herkes Kur’an’dan hüküm çıkarsın.”
E peki abi, bu halk ne yapsın?
Senin fikrinle onun fikri çatışıyor.
Millet de diyor ki:
“Din buysa, bu nasıl Allah dini?”
Ve o an bir kıvılcım yanıyor: "Belki de hiç olmamıştır."
Gelelim Mezheplere, Büyük İmamlara…
Ebu Hanife:
İlmi babasından almadı.
Bir yerden emanet de devralmadı.
Kendi araştırdı, düşündü, okudu, içtihat etti.
Yaşadığı dönemde İslam henüz birkaç yüzyıllıktı.
Ama o, o kısa sürede öyle derinlikli bir fıkıh geliştirdi ki, 1400 yıl sonra hâlâ ondan geçiniyoruz!
Peki sonra ne oldu?
Ebu Hanife gibi içtihat eden kaç kişi çıktı?
Çoğu ya korktu, ya susturuldu, ya da konforuna razı geldi.
İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed bin Hanbel…
Hepsi yaşadıkları çağda cesur fikirler sundular.
Mezhepçiliği değil, Allah’ın rızasına uygun yaşamı savundular.
Ama sonra ne oldu?
Onların fikirleri, dogmaya dönüştürüldü.
Taklit başladı, sorgu bitti.
"İmam böyle dedi" deyip, kendi aklımızı rafa kaldırdık.
Ve Bugün Ne Var?
Bugün hâlâ dört büyük imamın görüşleri üzerinden yaşayan bir din anlayışı var.
Ama o imamların cesareti yok, bilgeliği yok, sorgusu yok.
Sadece isimleri var.
Ve bu isimler üzerinden rant var.
Kitleler var.
Yobazlık var.
Ama…
İslam ilerlemedi.
Gelişmedi.
Derinleşmedi.
1400 yıl önce yazılanı tekrar edip “din budur” demek…
Aslında o dinin özünü, devrimini, dirilişini boğmaktır.
Dindar Gibi Görünüp Dinle Pazarlık Yapanlar – Asıl Sorun Bu
Bugün çevremize baktığımızda dindar gibi görünen insanlar görüyoruz.
Ama biraz dikkatli bakınca görüyoruz ki bu “dindarlık” değil.
Gelenek, çıkar, konum ve cemaat bağlantılarından ibaret.
Onlar dine değil, bulundukları çevrenin teamülüne göre yaşıyorlar.
Onlara göre din:
-
Cemaattir,
-
Tarikattır,
-
O grubun toplantısına katılmaktır,
-
"Bizim hoca ne diyorsa odur" demektir.
Ve inanç dediğimiz o yüce bağ…
Bir kartvizite, bir ticaret ağının giriş koduna, bir yükselme stratejisine indirgeniyor.
Dindarlık Değil, Pozisyon Aldığı Yeri Kutsayan Esnaf
Bak abi, esnafın biri iş yapamazken bir tarikata giriyor.
Niye?
Çünkü biliyor ki cemaat içindeki “müşteri” ağı olmadan dükkânı döndüremez.
Ama hiç sormuyor:
“Ben buraya Allah için mi girdim, yoksa kasam dolsun diye mi?”
Allah, niyeti ölçer.
Ama bu esnaf, Allah’ı kasanın anahtarı zanneder hale gelmiş.
Memur, Siyasetçi, Bürokrat: Tarikat Kapısında Rütbe Arayanlar
Bir bakıyorsun belediye başkanı, tarikat sohbetinde en önde.
Bir bakıyorsun kaymakam, bir şeyhe el öptürüyor.
Bir bakıyorsun bakan, seçimden önce “efendi hazretleri”ni ziyaret ediyor.
Niye?
Çünkü bunlar “Allah rızası” değil, oy rızası kovalıyor.
Allah’ı temsil edenler de, bu işten nemalanıyor.
Peki ya İlahiyatçı?
İnanç ile ateizm arasında salınan bir hali var.
Ne ateizme meydan okuyor,
Ne inancı açıkça savunuyor.
Onun tek derdi:
“Kimseye ters düşmeden konuşmak.”
“Ağzım laf yapsın, pozisyonum sarsılmasın.”
İlmi olan, gerçeği konuşur.
Ama bunlar ne gerçeği savunur,
Ne yalanı açıkça reddeder.
Yalnızca yer kapmak için konuşur.
Ve İşte Asıl Tehlike:
Ateizm bir saman yığınıdır aslında.
Boşluktur. Cevapsızlıktır.
Kendi başına kolay kolay büyümez.
Ama bu çevresini dindar sanan, ama aslında çıkarcı, kirli, iki yüzlü insanların varlığı…
Bu samanı bir anda dağ gibi gösterir!
Ve Şunu Unutma:
Eğer gerçek bir âlim,
Gerçek bir inanan,
Gerçekten Allah’ın adıyla konuşan biri…
Ağzını açıp hakikati söylese...
Sadece bilimsel değil,
Felsefi değil,
Vicdani cevaplar verse...
Ateizmin saman dağını bir kıvılcımla kül eder.
Ama nerde o âlim?
Çünkü ya makam peşinde,
Ya alkış peşinde,
Ya da kafayı kuma gömmüş, kimseye bulaşmadan yaşama derdinde.
Değerli Okuyucu:
Amacım ne seni dinden soğutmak…
Ne de seni dine bağlamak.
Çünkü inan ki,
İnansan da, inanmasan da...
Hakikat değişmez.
Ezeli ve ebedi olan Allah,
Din günü seni hesaba çekecekse,
“O dedi, bu yaptı” artık mazeret olmayacak.
Bugün dinci olan da…
Ateist olan da…
Çoğu zaman kendi menfaatine göre konuşuyor.
Kimi cenneti satar gibi reklam yapıyor,
Kimi inançsızlığı marifet sanıyor.
Ama sen!
Gerçeği gözlerinle oku,
Aklınla tart,
Kalbinle hisset.
Sana hakikati göstereni gördüğünde,
dinle.
Soru soranla değil,
cevap vereni takip et.
Çünkü gerçek, o zaman görünür.
Unutma:
Cevap bulana kadar pes etme.
Sorularından korkma.
Ama aklını ve kalbini de,
Başkasının fikirlerine, videolarına, kitaplarına, cemaatlerine emanet etme.
Hakikat başkasının dilinde değil,
Senin içinde doğacak.
Yorumlar
Yorum Gönder