Görünmeyen Tanrı’ya İnanmak mı Zor, Yoksa Kendini Tanrı Sanmak mı Kolay?


İnsanlık Tarihinin En Eski Kibridir Bu

İnsanlık tarihi ilerledikçe, insanlar yeryüzüne yayıldıkça ve dünyaya hâkim oldukça, hakikati unutmaya başladılar.

  • Kim olduklarını,

  • Neden yaratıldıklarını,

  • Sınırlarının nerede başladığını unuttular.

Nefse hoş gelen hevesler arttıkça, insanlar kendilerini kul olarak değil, güç merkezi olarak görmeye başladılar.
Tanrı’yı değil, kendilerini yücelttiler.

Her kavimde, her çağda aynı döngü yaşandı:
Zulüm, ahlaksızlık ve ilahi yasaları terk ediş.
Ve ardından gelen felaket, çöküş ve yok oluş…

Ama insan çabuk unutur.
Unutur, yine aynı yola sapar.
Bu sapmanın adı bazen bilim olur, bazen felsefe, bazen özgürlük söylemi.

Ama özü hep aynıdır:

“Tanrı olmasın ki, ben tanrı gibi olayım.”

Neden Zalimler Tanrı’yı Reddeder?

Allah’ın varlığını inkâr etmek, zalimlerin ve zorbaların hep işine gelmiştir.
Çünkü Allah’ı kabul etmek, zulmü terk etmeyi gerektirir.
Ama onlar zulümden vazgeçmek istemezler.

  • Sömürüden,

  • İşgalden,

  • Silah ticaretinden,

  • Doğanın yağmalanmasından,

  • Halkları aç bırakıp kaynaklarını ele geçirme düzeninden…

Vazgeçmek istemezler.

Eğer “Allah vardır” derlerse, bu sistemlerin hepsini bırakmak zorunda kalacaklardır.
Bu yüzden inkârı seçerler.
Oysa bilirler ki, Allah olmazsa hiçbir şey kendiliğinden olmaz.

Ama o anı mümkün olduğunca ertelemek isterler:

Ölüm döşeğine kadar.

 

Ölüm Döşeğinde Gelen Pişmanlıklar

Hayatını boyunca bilim ve akılla uğraşmış, Allah’ın varlığını reddetmiş, ama son nefeste pişmanlık duyan insanlar vardır.

Antony Flew

  1. yüzyılın en meşhur ateist filozoflarından biriydi.
    Tüm hayatı boyunca dinle mücadele etti.
    Ama ömrünün sonunda şu cümleyi kurdu:

“Artık Tanrı’nın var olduğuna inanıyorum.”
Ve bu dönüşümünü şu kitapta anlattı:
“There is a God: How the World's Most Notorious Atheist Changed His Mind.”

John von Neumann

Ünlü fizikçi ve matematikçi.
Hayatı boyunca agnostikti.
Ama ölüm döşeğinde bir Katolik rahip çağırdı ve dini ritüelleri istedi.
Şöyle dediği rivayet edilir:

“Eğer sonunda sonsuz bir azap varsa, inanan olmak daha mantıklı.”

Bu örnekler gösteriyor ki…
İnsan son nefese geldiğinde, inkâr ettiği hakikatle yüzleşmek zorunda kalır.
Ama o pişmanlık, çoğu zaman artık bir şey değiştirmez.

Görünmeyen Tanrı’ya İnanmak Zordur…

Ama Kendini Tanrı Sanmak Kolaydır

Tanrı’ya inanmak zordur çünkü:

  • Sınırlı olduğunu kabul etmen gerekir.

  • Hesap vereceğini bilmen gerekir.

  • Kendinden üstün bir düzeni kabullenmen gerekir.

Ama Tanrı’yı reddetmek kolaydır çünkü:

  • Canının istediğini yapabilirsin.

  • Hiç kimseye hesap vermeden yaşarsın.

  • Kendi kurallarını koyar, kendi egonu kutsarsın.

İşte bu yüzden mesele aslında şudur:

“Tanrı görünmediği için mi inkâr ediliyor,
yoksa insanın egosuna rakip olduğu için mi?”

İtaat mi, Kibirin Tahtı mı?

Allah görünmez…
Ama aşk da görünmez.
Merhamet de, bilinç de, anlam da görünmez.

Biz bir şeyin görünmemesine değil, varlık etkisine bakarız.

Tanrı’nın varlığını inkâr edenler, aslında onun delillerine değil;
onun varlığının getireceği sorumluluğa karşı direnç gösteriyor.

Çünkü biliyorlar ki eğer o varsa:

  • Hesap var.

  • Sınır var.

  • Adalet var.

Ve en önemlisi:
“Sen Tanrı değilsin.”

Bu yazının sonunda soru şudur:

Görünmeyen bir Tanrı’ya mı inanacaksın…
yoksa kendi egonu Tanrı mı ilan edeceksin?

Çünkü sonunda biri secde edecek:
Ya sen…

Ya nefsin.

 Wise Man...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmak Yetmez, Yakmak Gerek – Biz Neden Yazarız?

İyilik Gibi Görünüp İtaat Satıyorlar

Telkari Sanatı: Bir Telin İçindeki Medeniyet